Bazen kötü düşüncelere dalar ve “Kimse beni sevmiyor, önemsemiyor” diye haksızlık yaparız kendimize. Fakat fark etmediğimiz bir gerçek var: bağışıklık sistemimiz.
Sürekli bizim için çalışır, bizi önemser ve korur. Aslında hiçbir zaman yalnız değilizdir; o her zaman oradadır. Eğer olmasaydı, bizler için en ufak bir mikrop karşılaşması bile ölümcül olabilirdi. Günlük hayatta evde, okulda, toplu taşımada, kafede, iş yerinde ve tuvalette o kadar fazla mikroorganizma ile karşılaşırız ki…
Eğer hâlâ hayattaysak, bunu bağışıklık sistemimize borçluyuz.

Bağışıklık sistemi, akyuvarlar ve lenfositler gibi çeşitli hücrelerden oluşur. Böyle söylediğimizde kulağa basit ve ezbere bir bilgi gibi gelebilir, farkındayım. Ama işin ilginç yanı, bu sistemin bizi nasıl koruduğudur.
Kendimizi bir krallık olarak ve bu hücreleri de birer asker olarak düşünmemiz çok da yanlış olmaz. Sonuçta krallıkların kendini korumak için her biri farklı alanlarda uzmanlaşmış birlikleri vardır; tıpkı bağışıklık sistemimiz gibi.
Her bağışıklık sistemi elemanının mikroplarla savaşmak için çeşitli yöntemleri vardır. Benim en sevdiklerim ise B lenfositler ve T lenfositlerdir.
B lenfositler, vücudumuzdaki mikroplarla savaşabilmek için özel protein üretirler; bunlara antikor denir. Her antikor, karşılaştığı mikrobu tanıyacak şekilde tasarlanmıştır, yani her biri hedefe özel çalışır. Ben lisans dönemim boyunca B hücrelere “büyücü” adını vermiştim, çünkü özel protein üretiyor ve savaşa arkadan destek veriyorlardı, sanki iksirleri olan büyücüler gibi.
T lenfositleri ise 2 ana grupta toplayabiliriz: Yardımcı T hücresi ve katil T hücresi (T-sitotoksik hücre). Yardımcı T hücreler, B hücrelerine antikor üretmelerinde yardım ederken, katil T hücreleri ise enfekte olmuş hücreleri öldürmekten sorumludur. Ben T hücrelerine “savaşçı” diyordum, çünkü en önde gidip mikroplarla doğrudan savaşıyorlar.

Bu konuda basit ve güzel bir örnek verebiliriz. Kendinizi herhangi bir iş yaparken hayal edin. Basit bir şekilde A4 kağıdı tutarken bile hayal edebilirsiniz. “Garip” ve “gereksiz” bir şekilde elinizi kestiniz. Evet, o an canınız acır ama sonra acı geçer ve siz önemsemezsiniz. Peki gerçekten olup biten şey bu kadar mıdır?
Elbette değildir. O küçücük “önemsiz” kesik çoktan bağışıklık sistemini harekete geçirmiştir ve vücudunuz içerisinde adeta alarmlar çalıyordur, çünkü o küçük ve “önemsiz” kesik vücudunuzun içerisine mikrop girmesine sebep olmuştur. Bu da askerleri hareketlendirmeye yetecek bir sebeptir.
Biz farkına bile varmadan içimizde küçük bir savaş yaşanır. Askerlerimiz hiç düşünmeden kendilerini bizler için feda ederler ve “krallığı” güvende tutmak için her şeyi yaparlar; hemen mikrobu tanımaya ve savaşmaya çalışırlar.
Büyücüler (B lenfosit) antikor üretirken, savaşçılar (T lenfosit) doğrudan savaşır. Böylece askerlerin iş birliğiyle tehdit ortadan kalkmış olur.
Bizim “önemsiz” dediğimiz şey, aslında bağışıklık sisteminin bizi korumak için gösterdiği olağanüstü çabadır. Her gün, her dakika bu ve bunun gibi birçok savaş vermekteyiz. Eğer bu savaşlar kazanılmasaydı, “önemsiz” diyebileceğimiz durumları yaşayamazdık bile.
Her daim yanımızda olan bu sisteme daha çok teşekkür edip değerini bilmemiz gerekiyor.
Nice çok savaşlar kazanmanız dileğiyle.
Kaynakça
- Dettmer, P. (2022). Bağışıklık – İmmün Sistem. Celsus Kitabevi

