Üniversiteyi birkaç yıl önce kazanmış ve hazırlık okuma gafletine düşmüş birisi olarak oldukça ilgimi çeken bu konuyu sizinle de paylaşmak istedim, umarım memnun kalırsınız.
Türk Gencinin Aralıksız Eğitim Hayatı ve “Gap Year”
Evet efendim bizim kültürümüzde çok gezgin tipler sevilemedi bir türlü, elalem ne der korkusundan adımımızı atamaz olduk hiçbir yere.
“Okumuyor mu? Avare avare geziyor.” derler diye haldır haldır test kitaplarına gömülmedik mi? İlkokulda alfabe yetmezdi, ortaokulda denklemler başladı, sonrası da sizlere ömür türev ve integraller…
En sonunda hepimiz yerleştik Yıldız Teknik’e; peki nitelikli, tecrübeli, özgüvenli, kendini ruhsal açıdan toparlayabilmiş, sınav stresini atlatmış bireyler olabildik Teknik’e. İşte orası şaibeli ve “Gap Year” tam da bu noktada giriyor devreye.

Öğrenciliğe bir mola: Gap Year
Gap Year ya da Sabbatical Year yani “Boş Yıl” yurt dışında öğrencilerin genellikle lise son sınıf ve üniversite birinci sınıf arasında çıktıkları bir yıllık tatile verilen isim. Boş yıl kavramının ortaya çıkış şekli ise bir tatil amacıyla olmuyor.
Her şey 1960’larda yaşayan gençlerin 2. Dünya Savaşı’nın ciddi yükünü sırtlarından atmak ve kültürel etkileşimi artırarak başka bir dünya savaşının ortaya çıkmasını engellemek istemeleriyle başlıyor.
Bu yöntem belli organizasyonlar ve kuruluşlar tarafından desteklenerek Amerika, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda, Belçika, Danimarka, Gana, İsrail, Japonya ve daha birçok ülkeye yayılıyor.

Bu boş yılda öğrenciler neler yapıyor?
Boş yılın en büyük amacı hayat tecrübesi edinmek olduğundan pek çok öğrenci otostop çekerek seyahat ediyor ve farklı milletlerden insanlarla iç içe oluyor, bazıları ailelerinden aldıkları miktarla da bunu yapabiliyor.
Seyahat etmeyi tercih etmeyenler yine deneyim ve para kazanabilmek amacıyla stajlara gidiyor veya gerçekten hangi alana yönelmek istediklerini anlayabilmek için farklı meslek gruplarının çalışma ortamlarını geziyorlar. Bazıları da bu sürede enstrüman çalmayı ya da resim yapmayı öğreniyor ve becerilerini geliştiriyorlar.
Böyle bir şeye gerek var mı?
Her ne kadar aileler bu boş yılın öğrencileri eğitim hayatından uzaklaştırmasından ve onların hızını kesmesinden korksalar da ben on iki yıllık eğitim sürecinden sonra bunun hak edilmiş bir boşluk olduğu kanısındayım.
Hem öğrenci dediğiniz bitkin ve koşturmaktan bitap düşmüş bir insansa ona verdiğiniz eğitimin ne kadarını kafasına yerleştirebilir ki? İnsan iletişiminden anlamayan, kendi başının çaresine bakmayı bilmeyen, parasını idareli kullanamayan insandan nitelikli birey olur mu?
Üniversite denen kurumun tek işi saatlerce öğrenciye ders itelemek olmamalı, mezun ettiği gencin gerçekten topluma yararlı olduğundan da emin olmalı. Öğrencinin yararlı ve eşsiz olmasının tek yolu da ona türünün tek örneği olabilmesi için gerekli zamanın tanınmasıdır ki kendine tahta sıralar haricinde insanlıktan bir şeyler katabilsin.
Gelecek savaşları önlemek amacıyla ortaya sürülmüş bu fikrin 2025’te dahi bizim ülkemizde adının duyulmamış olması neredeyse utanç verici, umarım önümüzdeki yıllarda bu eksikliği bir toplum olarak fark edebilir ve gerekli kurumların bu yoldaki çalışmalarına tanıklık edebiliriz.

