Eşi Olmayan Çirkin Çoraplar

2–3 dakika

Müziği seviyorsa eğer önce bir pikap almalı insan, sonra iki üç bit pazarı yahut antikacı gezmeli. Eski eşyalara dokunmalı ve birkaç kez çalınmış, biraz çizilmiş ancak yılların şarkıda yalnızca küçük şömine çıtırtıları oluşturduğu plaklar aramalı.

Bir tezgâhta rastladığı tozlu şapkaları denemeli, bitlenir miyim çekincesi olmadan, olacaksa olur sevgili okur düşünmenin ne alemi var. Sonra çıkınca oradan daha önce hiç uğramadığı bir kafeye gitmeli ve hiç denemediği bu kahveyi yudumlarken etrafı izlemeli.

Hiç gitmediği semtlere gidip kaybolmalı insan yağmur onun yüzüne usul usul çarparken; kulaklarında çoktan aşina olduğu, şimdi araba kornalarının ve tekerleklerin sıçrattığı su birikintilerinin de karıştığı aynı melodileri dinlemeli.

Bir sahili boylu boyunca yürümeli mesela, kimsecikler orada olmasa dahi. Ne aranacak bir yüz ne el sallanacak/karşılanacak bir gemi olsun o limanda; sadece gidebildiği yere kadar gitmeli insan peşinden solmuş çiçeklerini satma umuduyla gelen yaşlı çingene kadını göz ardı ederek. 

Günlerini böyle birbiri ardına geçirirken hâlâ ruhu daralırsa belki de bir enstrüman edinmeli insan. Zor olmasın, bir mızıka da iş görür. Her gün en sevdiği şarkıları çalmayı denemeli, kendi müziği ve eğlencesi olmalı; pek az işe yaradığı hayatında hiç değilse bir işlev edindiğini duyumsamalı, aslında öyle olmasa da…

Sonra mesela bu insana anlatacak bir şey de verir öyle değil mi? Biri ona “Ee sen n’apıyorsun ?” derse verecek bir cevabı olur, neyi yapıp neyi yapamadığından bahseder durur.

Konuşacak bir şeye sahip olmak önemlidir çünkü az insanla görüşenlerde dedikodu veya başkalarının ilgisini çekecek türden hikayeler olmaz, ama anlatacak anı olmayınca yeni insan da olmaz ve bu böylece sürüp gider. 

Mızıkanın ardından yine bir boşluğa düşerse insan bu kez de resim yapmalıdır kanımca. Detaylı bir şeye gerek yok, yaşadığımız çağda hepimizin evi akıl hastanesi gibi bembeyaz; insanı delirtir bu hiçlik. Eline birkaç boya bir de fırça alıp oradan oraya savurmalı, sonunun ne olacağını düşünmemeli.

Bir kez olsun uyandığında gözünü bir boşluğa değil de sonuç her ne olursa olsun kendisinin yarattığı renkli bir ana açacağını bilerek mutlu olmalı. Kimi zaman kahvaltı yapmalı, kimi zaman yapmamalı.

İç çamaşırlarını rengarenk ya da uyumsuz giyip aynanın karşısına geçmeli. Paçaları uzun bir pantolon giyecekse eğer diğer tekini bulamadığı çizgili, puantiyeli veya üzerinde küçükken en sevdiği çizgi filmden bir karakterin işlenmiş olduğu eski bir çorabı giymeli ve gün içerisinde ara sıra muzip bir tavırla kumaşı sıyırıp ona bakmalı.

Her günü bir diğerinden ayıracak yeni ve küçük şeyler icat etmeli insan yaşama daha da sıkı tutunmak için ve kendini pek az ciddiye almalı.

Collective Spark sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin