Beni Görmek Demek…

2–3 dakika

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, benim anmayı sevdiğim ismiyle Atamın aramızdan ayrılışının 87. yılı.

Ne garip değil mi hiç görmediğiniz, aynı havayı solumadığınız, bambaşka bir çağa ait birine bu denli sevgi duymak?

Eğitim sistemini ne kadar eleştirsem de kendi dönemimde bize aşıladıkları Atatürk sevgisine minnettarım. Hala daha bu devam ediyor mu bilmiyorum, zira MEB altında ders görmeyeli neredeyse 10 yıl olacak.

Tek temennim bütün çocukların bu sevgiyi tanımaya, Atatürk’ün adını minnetle anmaya devam etmeleri.

Bugün bu yazıda sadece Atatürk’ü anmak istemiyorum. Bültenimizi takip edenlerin aşina olacağı gibi Atamın birkaç sözünü alıntılayıp onunla konuşmak istiyorum. Söylediklerine cevap vermek istiyorum. Böylece biraz da olsa onunla gerçekten konuşmuş gibi hissedebilirim.

“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.”

Bu söze dair bir anımı hatırlıyorum. Ortaokulda görsel sanatlar dersinde öğretmenimiz bizden Atatürk temalı bir kitap tasarımı yapmamızı istemişti. Ben de o çok sevdiğim portrelerinden birini kitabın kapağı olacak şekilde kağıda kopyalamış ve arka kapağına da bu sözünü yazmıştım.

Kitabımın adı da “Atatürk’ü Anlamak” idi. Kendim diye demiyorum ama o yaşta bir çocuğa göre bence özgün bir çalışma olmuş.

“Zafer, ‘Zafer benimdir’ diyebilenindir. Başarı ise, ‘Başaracağım’ diye başlayarak sonunda ‘Başardım’ diyebilenindir.”

Her bir sözün ayrı güzel de bazıları var ki tam kişisel gelişim havası veriyorlar.

‘İnanmak başarmanın’ yarısıdır sözünün esin kaynağı bu sözün olabilir mi acaba?

“Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk, O’nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.”

Gençlere hitaben söylediğin sözler beni hep etkilemiştir. Belki de hala kendimi genç hissettiğim için bu sözlerini duyduğumda içim kıpır kıpır oluyor. Benliğime, ülkeme karşı bir sevgi patlaması yaşıyorum.

Bazen ülkenin geleceğine dair umutsuzluğa kapıldığımda – ki bu çok sık oluyor – senin sözlerin bana umut veriyor.

Bu ülke neler yaşamış, bunları mı atlatamayacak diye avunuyorum. Belki bu avuntu yersizdir belki değildir, ama bana devam etmem için gereken gücü veriyor.

“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”

Çağının bu kadar ötesinde düşünebilen bir insan olmana o kadar şaşırıyorum ki. Bu satırları yazarken gözyaşlarımın aktığını itiraf etmem gerek. Yine de buraya gelene kadar iyi dayandım.

Yer yer boğazım düğümlendi ama üzerimdeki etkin böyle işte Atam. Hiç görmediğin birine özlem duymak da ne ilginç şey. Ama çocukluğumdan beri aşina olduğum bu hissi çok seviyorum.

Kadınların ikinci sınıf muamele gördüğü bir ortamda ne kadar da feminist bir yaklaşım sergilemişsin, insanın inanası gelmiyor ama bu yüzyılda yaşasan hiç sırıtmayacak bir vizyonun var.

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

Böyle günlerde Ankara’da olmadığıma üzülüyorum. Seni ziyaret etmeyeli yıllar oldu, çok özledim.

Türkiye Cumhuriyetinin akıbetini bilmem ama sen her zaman yaşamaya devam edeceksin.

Her milli bayramı hala çoşkuyla kutluyoruz, biliyor musun?

Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan, 19 Mayıs…

Hepsinde de hala 10. yıl marşını bağıra bağıra, yüreklerimizdeki sevgi taşa taşa söylemeye devam ediyoruz.

100. yılımız doldu çoktan Atam, yeni marşlar yazdılar. Bana göre 10. yıl marşının yerini hiçbir şey tutamaz, o ayrı.

Vatan sevgisi olan herkes senin mirasını gururla taşımaya devam ediyor.

Gözyaşlarım ve kalbimin sızısı dinmiyor.

Çok özledik Atam…

Collective Spark sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin