Her İhanet Sevgiyle Başlar: Futbolda Transfer ve Sadakat

3–5 dakika

Futbol sadece bir spor değil, tutkunun, bağlılığın ve bazen de ihanetin sahne aldığı bir dramadır.


İhanet mi, Yoksa Profesyonellik mi?

Futbol dünyasında en tartışmalı konulardan biri hiç kuşkusuz transfer dönemidir. Özellikle de bir futbolcunun ezeli rakibe geçmesi… Bu durumu nasıl değerlendirmeli? İhanet mi, yoksa sadece profesyonel bir karar mı?

Bence her ihanet sevgiyle başlar. Çünkü ortada bir ihanet varsa, orada mutlaka bir sevgi, bir bağlılık, bir aidiyet vardır. Yoksa o kırılma da, o hayal kırıklığı da olmazdı. İhanet dediğimiz şey aslında sevginin ters yüz olmuş halidir.

Modern futbolda her şey çok hızlı değişiyor. Tüketim alışkanlıklarımız, erişim kolaylığı ve yaşamın genel hızı, ilişkilerimizi ve bağlarımızı da daha çabuk tüketir hale getirdi. Bu yüzden futbolda yaşanan bir transfer, taraftarların kalbinde çoğu zaman sadece bir oyuncu değişikliği değil, koca bir ihanet gibi hissediliyor.


Kişisel Bir Anı: Gökhan Gönül Şoku

10 yıl önce yaşadığım bir durumu hiç unutamam. Gökhan Gönül, Fenerbahçe’nin efsane sağ beklerinden biriydi. Fenerbahçe için tekmeye kafa atan, ardından yerde kalan bir futbolcu. O maçtaki kanlı forması şu an Fenerbahçe Müzesinde sergileniyor.

Gökhan, istisnasız tüm Fenerbahçelilerin sevgisini kazanmışken bir anda Beşiktaş’a gitmeyi tercih etti. Ben o dönem liseye yeni geçiyordum ve en yakın dostum Beşiktaşlıydı. Sürekli “Gökhan’ı aldık” diyordu, ben de “Aynen, formasını Feneriumdan alabilirsiniz” demiştim. Ama yanılmışım.

O gün anladım: Her ihanet sevgiyle başlıyor ve futbolculara güven olmaz. Aslında insanlara güven olmaz. O günden sonra futbolculara inanmaktan vazgeçtim. Herkes her takıma gidebilir.


Güncel Örnekler: Kerem Aktüroğlu ve Uğurcan Çakır

Geçtiğimiz transfer döneminde yaşadığımız Kerem Aktürkoğlu ve Uğurcan Çakır transferleri de bu duruma mükemmel örnekler.

Kerem Aktürkoğlu: Çifte Standart

Kerem’in Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye transferi büyük tartışma yarattı. Havalimanında “Türkiye’nin en şerefli kulübüne geldim” açıklaması tam bir fiyaskoydu. Böyle bir açıklamaya gerek var mıydı? İletişim açısından büyük hata.

İlginç olan şu: Kerem aslında Fenerbahçe taraftarıymış. Çocukluk fotoğrafları var, okul albümünde arkadaşının yazdığı cümleler var. Ama hem Galatasaray’da oynarken hem de Benfica’da oynarken iş ahlakından hiç ödün vermedi. Desteklediği ve transfer olacağı takımı Şampiyonlar Ligi’nden eleyecek golü o attı.

Bu durum sadece Fenerbahçe’nin başına gelir. Dünya üzerinde bu senaryoyu yaşayacak başka bir spor kulübü yoktur.

Uğurcan Çakır: Domino Etkisi

Uğurcan’ın durumu farklı. Galatasaray Ederson’u alacaktı ama Fenerbahçe aldı. Fenerbahçe Uğurcan’ı alacaktı ama Ederson’u aldı. Bir domino etkisi yaşandı.

Ertuğrul Doğan geçen ay “Fenerbahçe ne kadar para verirse versin Uğurcan’ı ne Fenerbahçe’ye ne de başka İstanbul takımına satmayacağım” demişti. Ama görüyoruz ki sonunda bir İstanbul takımına transfer oldu. Normal bunlar. Burası Türkiye, burası Türk futbolu.


Dünyadan Örnekler

Almanya: Bayern Münih’in Hegemonyası

Jürgen Klopp, Dortmund’u çalıştırırken şöyle demişti: “Oyuncularım sürekli dünyanın en iyi takımlarına gitmek istiyor. Beni dinleseler dünyanın en iyi takımı biz olacağız.”

Bayern Münih yıllardır rakibinin en iyi futbolcularını transfer etme politikası uyguluyor. Götze, Lewandowski, Hummels… Götze ilk fitili ateşleyen isim oldu ve en çok tepkiyi de o aldı. Sezon bitmeden transfer haberleri çıktığı için antrenmanlara polis eşliğinde gitmişti.

Lewandowski ise tam bir başka hikaye. Götze’den bir yıl sonra Bayern’e giden Lewa, oynadığı yıllarda Dortmund’a tam 20 gol attı. İşte burada kesinlikle ihanet var diyebiliriz.

İtalya: Pirlo’nun Hikayesi

Andrea Pirlo-Milan-Juventus üçgeni farklı bir örnek. Burada oyuncu kulübe değil, kulüp oyuncuya ihanet etti.

Pirlo Milan’da 10 sezon oynadı, 400 maça çıktı, 2 kez Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. Artık bir Milan efsanesiydi. Ama 2011’de Milan sözleşmesi biten Pirlo’ya yeni teklif yapmadı.

Juventus’a transfer olan Pirlo, üst üste 4 İtalya ligi şampiyonluğu kazandı. Milan pişman oldu ama taraftarlar Pirlo’ya hiç kızmadı. Her San Siro’ya gelişinde hak ettiği değeri gördü.

İngiltere: Van Persie’nin Seçimi

Robin van Persie Arsenal’de 8 yıl kaldı, kaptanlığa kadar yükseldi. Ama başarı istiyordu, Premier Lig şampiyonluğu istiyordu. “İçimdeki küçük çocuğu dinledim” diyerek Manchester United’a gitti.

Van Persie haklı çıktı ve United’daki ilk sezonunda Premier Lig şampiyonu oldu. “Arsenal’e dönmek gibi bir hayalim yok çünkü United’a gittiğimde o kapı tamamen kapandı. Onlar için hala hassas bir konu.” diyor.

İspanya: Figo Bombası

Luis Figo’nun Barcelona’dan Real Madrid’e transferi belki de futbol tarihinin en tartışmalı transferi. Barcelona taraftarı öfkeden Figo’ya domuz kafası fırlatmıştı.

Florentino Perez 2000’de başkan adayı olurken Figo’yu transfer edeceğini vaat etmişti. Kimse inanmamıştı çünkü Figo Barcelona’nın kaptanı, yüzü, her şeyiydi. Üstelik Madrid taraftarına “Madrid’in bebekleri, şampiyona boyun eğin” demişti.

Ama o imkansız transfer gerçekleşti. Felipe Melo’nun Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye gitmesi gibi bir şeydi bu.


Sonuç: Sevgisiz İhanet Olmaz

Futbol tarihine baktığımızda ister Türkiye’de olsun ister Avrupa’da, ister Gökhan Gönül olsun ister Figo… Hep aynı noktaya geliyoruz. Bir transferi ihanet yapan şey, onun öncesinde var olan sevgi.

Taraftarın gözünde kıymetli olan o forma için verilen mücadele, atılan goller, yaşanan şampiyonluklar… Yani sevgi. O sevgi olmasa ortada bir kırılma da, bir ihanet duygusu da olmazdı.

Totti’nin dediği gibi:

“Bugünlerde futbolcular göçebeler gibi. Kalplerinin değil, paranın peşinden gidiyorlar.”

Ama kalpleri acıtan da, aslında başta yaşanmış olan o büyük sevgi.

“Her ihanet sevgiyle başlar” sözü futbola en çok yakışan sözlerden biri. Çünkü ihaneti konuşuyorsak, bu aslında bir zamanlar yaşanmış kocaman bir sevginin de kanıtı.

Collective Spark sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin