Nü Fotoğrafın Bedeni: Çıplaklığın Estetiği, Bakışı ve Etik Krizi

2–4 dakika

Nü fotoğrafçılık, sanatın en eski ve en tartışmalı alanlarından biri. Çıplak beden, ilk bakışta insanın en saf hâlini, doğrudanlığını temsil ediyor gibi görünür.

Ancak aslında çıplaklık hiçbir zaman “saf” değildir; daima bir bakışın, bir niyetin, bir estetik geleneğin içine yerleştirilir. Bu nedenle nü fotoğraf sadece “güzel bir çıplaklık” değildir. Aynı zamanda kültürün, toplumsal cinsiyetin ve iktidar ilişkilerinin en görünür hâle geldiği bir alandır.

Sanat tarihinde çıplaklığın çoğunlukla kadın bedeniyle temsil edilmesi tesadüf değildir. Rönesans’tan itibaren kadın bedeni, “ideal güzellik” kavramının taşıyıcısı olarak kurgulanmıştır.

Erkek nüye de rastlarız, ama çoğunlukla kahramanlık, atletizm veya mitoloji üzerinden. Yani erkek bedeni, güç ve iktidarın sembolüdür; kadın bedeni ise estetik nesne ya da erotik fantezi.

Bu ayrım, sadece sanat tarihinde değil, günümüz fotoğrafçılığında da hâlâ belirgin. Çıplak kadın bedeni bir tür “normal” sayılırken, çıplak erkek bedeni hâlâ bir tabu veya radikal bir tercih olarak görülüyor. 

Benim açımdan mesele tam da burada düğümleniyor: Nü fotoğrafçılık neden hâlâ tek boyutlu temsilin içinde sıkışıp kalıyor? Neden erkek bedeni, queer bedenler, farklı beden tipleri daha görünür olamıyor?

Çıplaklık, sadece kadın bedenine yüklenen bir anlamın esiri olmamalı. Erkek bedeninde de, queer bedenlerde de estetik, kırılganlık, hikâye anlatımı mümkün.

Dahası, bu çeşitlilik nü fotoğrafı bir tür “tüketim nesnesi” olmaktan çıkarıp gerçek bir tartışma alanına dönüştürebilir.  Böylece daha gerçek duygular yakalanabileceğini düşünüyorumç

Çünkü bana göre çıplaklık, kendi başına bir amaç değildir. Sadece “dikkat çekici” olduğu için çıplaklık kullanmak, fotoğrafı sıradan bir görsel tuzağa dönüştürür. Oysa çıplaklık hikâyeye hizmet ettiğinde, anlatıya derinlik kattığında, bedeni bir ifade aracına dönüştürdüğünde anlam kazanır.

Nü, böyle bir durumda izleyiciye “Bu beden nasıl görünüyor?” sorusunda ziyade şunu düşündürür: “Bu beden ne söylüyor?”

Ama işin daha tartışmalı kısmı estetikten çok etik. Türkiye’de son günlerde bazı fotoğrafçılar hakkında gündeme gelen taciz vakaları, nü fotoğrafçılığın en büyük açmazını gözler önüne serdi: fotoğrafçı–model ilişkisi.

Nü çekimde model zaten mahremiyetini açıyor; bedenini, kırılganlığını, sınırlarını ortaya koyuyor. Bu durumda fotoğrafçıya düşen, sadece estetik üretmek değil, aynı zamanda güven ortamı kurmak. Açık iletişim, net sınırlar ve karşılıklı saygı olmadan yapılan her nü çekim, sanat olmaktan çok istismar riskini içinde taşır.

Şunu açıkça söylemek gerek: Bir fotoğrafçının “sanat üretme” arzusu, asla modelin rızasını ve güvenliğini gölgede bırakamaz. Ama maalesef fotoğraf dünyasında hâlâ şu yanlış bakış hâkim:

“Modelin bedenini açması, her türlü yaklaşımı meşru kılar.”

Bu sadece yanlış değil, aynı zamanda şiddet üretici bir bakış. Çıplaklık, fotoğrafçıya değil, sanatın kendisine hizmet eder. Fotoğrafçının keyfi, arzusu ya da sınır ihlali değil. 

Burada “male gaze” yani erkek bakışı kavramı da devreye giriyor. Laura Mulvey’nin sinema için söylediği şey, nü fotoğrafçılık için de geçerli: Kadın bedeni çoğu zaman erkek izleyicinin gözünden temsil edilir. Model kendisi için değil, izleyenin zevki için poz verir. Bu bakış açısı kırılmadıkça, nü fotoğrafın etik bir zemine oturması da mümkün olmayacak.

O yüzden bana kalırsa nü fotoğrafın geleceği üç noktada düğümleniyor:

  1. Çeşitlilik: Sadece kadın bedeni değil, erkek, queer ve farklı beden tipleri de görünür olmalı.
  2. Etik: Fotoğrafçı–model ilişkisi net sınırlarla korunmalı; rıza ve güven asıl öncelik olmalı.
  3. Bakışın dönüşümü: Çıplak beden nesne değil, özne olarak temsil edilmeli. Yani çıplaklık, anlatının dili olmalı, izleyenin fantezisi değil.

Nü fotoğrafın geleceği, estetik arayışlarla etik sorumlulukların kesişiminde belirlenecektir. Çeşitlilikten yoksun temsil biçimleri, bu alanı giderek daraltırken; güven, rıza ve kapsayıcılık üzerine kurulan yeni yaklaşımlar onu yeniden tanımlayabilir.

Dolayısıyla nü fotoğrafın önünde iki yol vardır: Ya bedenleri tekdüze bir tüketim nesnesi olarak göstermeye devam edecek, ya da sanatın özgürleştirici potansiyelini çok sesli ve etik bir zeminde açığa çıkaracaktır.

Collective Spark sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin