Kafamı Boşaltmak İçin Başladım
Bu yazının bir amacı yok. Başlığı bile biraz zorladım. Son zamanlarda o kadar çok uğraştım ki bir şeyler olsun da bitsin diye. Sürekli şu da geçsin rahatlayacağım, bu da bitsin kendim için bir şeyler yapacağım.
Ev inşaatı, okul, ödevler, finaller, planladığım ve artık içimden çıkarmak istediğim yazılar ve fotoğraflar. Bunların arasında ihmal ettiğim kendim ve sevdiklerim.
Sürekli bir şeyleri yetiştirmeye çalışmak bazen gerçekten çok can sıkıcı ve fazla gelebiliyor insana. Hayır bu bir şikayet değil aslında. Yoğun bir insan olmayı seviyorum çünkü aklımda yapacak bir şey yoksa o gün, bütün günümü boş geçirip sonrasında “neden bugün bir şey yapmadım?” deyip kendimi fazlasıyla üzüyorum.
Çalışmak, üretmek, veya bazen sadece kaliteli zaman geçirmek benim günümün beni tatmin edebilmesi için yapmam gereken şeyler. Ama olur ya, bazen sadece sıkılırsın, bunalırsın, en çok zevk aldığın şey bile sana yük gibi gelir. İnanın bana ben de çözmüş değilim yaşamın sırrını.
Ama şunu biliyorum, bazen böyle durumlarda sadece yapmamız gereken devam etmek. Aşırı bir durum içinde kalmadıkça, hayatın bazen ne kadar hızlı ve ne kadar yavaş geçtiğini fark ettim.
Yaşamak budur belki diyorum kendi kendime, sadece devam etmek; Yaptıklarından keyif almak, başkalarına yardım etmek, bir kedinin başını okşamak bile o günü güzelleştirebiliyor.
Bugün istediğim verimi alamamış olabilirim kendimden, planlarımı ve yapmak istediklerimi ertelemek zorunda kalmış olabilirim, ama bu onları yapamayacağım anlamına gelmiyor ya.
Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu büyüdükçe anlıyorum sanırım. Eskiden hep derlerdi de umursamazdık. Gençlik gerçekten çok kıymetli sanırım. Evet her yaşta insan üretebilir, kendi olabilir; ama sanki gençlik yıllarımızda üstümüze düşmeyenleri dert etmekten zaman zaman kendi dertlerimizi çok geri plana atıyoruz.
Oradan oraya savruluyoruz, fazlasıyla yoruluyoruz ve üstüne genciz neden yoruluyoruz deyip kendimize bir de oradan yükleniyoruz. İşin içine hele bir de etrafınızdan sizi anlamayan insanlar girdi mi, işte o zaman işler çileden çıkıyor sanırım.
Hiçbir Şey Değilken Bir Şey Olmak
Bazen öyle zamanlar oluyor ki, kendimi tanımlayacak tek bir sıfat bile bulamıyorum. Ne üretkenim, ne tembel. Ne mutlu, ne de üzgün. Ne aşık, ne de yalnızım.
Sanki biri uzaktan “duraklat” tuşuna basmış gibi. Kalabalığın ortasında görünmeyen biri gibi… ama bunu dram sanmayın. Bazen bu görünmezlik bir özgürlük de oluyor. Çünkü hiçbir şey değilken, her şey olabilme ihtimali saklı kalıyor.
İnsan bazen sıfırlanmak istiyor. Başka biri değil, başka bir hiçlik olmak. Üstümüzdeki tüm tanımları, rollerimizi, beklentileri çıkarıp yere bırakmak…
Tıpkı gece olunca herkesin aynı karanlıkta kaybolması gibi. Ama işte o karanlıkta bazı şeyler parlamaya başlıyor. Kendi sesin mesela. Kendi sesini unutmuşsun. Ne zamandır içinden konuşmuyorsun kendinle?
Bir ara not: İnsan kendini unuttuğunda, başkalarının sesi çok gürültü oluyor.
Hiçbir şey olmamak bazen bir bekleyiş değil, bir geçit aslında. Yeni bir şey olmak için değil belki, sadece artık yorulmadan var olabilmek için. Çünkü her şey olmak zorunda değiliz. Bazen sadece “ben buradayım” diyebilmek de yetiyor.
Ve belki de bu yazı, sadece kendi varlığıma tanıklık etme çabasıdır. Başkası okusun diye değil. Hatta ben bile sonra dönüp okumayabilirim.
Ama şu an, bu satırlar yazılırken, ben buradayım ve hiçbir yere gitmeye niyetim yok.

