Türk Edebiyatında, her birinin yeri ayrı olan sayısız şairimiz vardır; ama benim için Ahmet Haşim’in yeri bir başkadır. Bugün Ahmet Haşim’den kısaca bahsettikten sonra, en ünlü şiirlerinden biri olan Merdiven şiirinden konuşacağız.
Ahmet Haşim kimdir?
Ahmet Haşim, 1887 yılında Bağdat’ta doğdu. Babası, yüksek rütbeli bir memur ve Bağdat’ın eski ve bilinen sülalelerinden biri olan Alusizade sülalesinden Arif Hikmet Bey; annesi ise yine Bağdat’ın ileri gelenlerinden Kethudâzadelerin kızı Sara Hanım’dır. Meşhur tefsir âlimi Mahmûd El-Alusi, Ahmet Haşim’in babasının dedesidir.
Annesinin ölümü üzerine 12 yaşında babasıyla birlikte İstanbul’a geldi. 1897’de Galatasaray Lisesi’nde yatılı olarak kaydoldu. Haşim’in sanat ve edebiyata ilgisi, Galatasaray Lisesi’nde başlamıştır.
1907’de Mekteb-i Sultani’den mezun olunca, Reji İdaresine memur olarak girdi, bir yandan da Mekteb-i Hukuk’a devam ediyordu. Fakat bir müddet sonra İzmir Sultanisi Fransızca öğretmenliğine tayin edilince Hukuk öğreniminden vazgeçti. Vazgeçtiyse de iki yıl sonra İstanbul’a geri dönmüştür ve bu sırada Fecr-i Âti hareketine katılmıştır.
Tek evliliğini, o zamanlar bakıcısı olan Zarife Özgünlü ile yapmıştır; ancak bu evlilik uzun sürmemiş, Ahmet Haşim 18 gün sonra vefat etmiştir.

Edebi Hayatı
Fecr-i Âti’nin en bilinen temsilcisi olmasına karşın bu gurubun toplantılarında hemen hemen hiç bulunmadı. Hayatı boyunca yapışan lakabı ona burada da rahat vermemişti. Küçüklüğünden beri kendisine “Arap Haşim” diyerek dalga geçerlerdi.
Edebi eserlerine değinecek olursak, lisedeki edebiyat hocamız Ahmet Haşim’e çok önem verirdi ve eserlerin isimlerini adımız soyadımız gibi bilmemizi isterdi, burdan hocama selam olsun.
Göl Saatleri ve Piyale olmak üzere iki şiir kitabı; düzyazı olarak ise Bize Göre, Gurabahane-i Laklakan ve Frankfurt Seyahatnamesi olmak üzere üç eseri, toplam beş eseri vardır.
Edebi Anlayışı
Ahmet Haşim, özellikle Sembolizm ve Empresyonizm akımlarından etkilenmiştir. Bu iki sanat akımı, onun şiir anlayışını ve dili kullanımını derinden şekillendirmiştir.
Şiirlerinde doğa güzellikleri, tabiat, zaman, melankoli, izlenim, bireysel duygular ve özellikle akşamın izlerini görürüz ki bundandır Ahmet Haşim’e “Akşam Şairi” denir.
Benim burada üzerinde durmak istediğim duygu ise melankoli; Ahmet Haşim, daha küçük bir çocukken, annesini kaybetmesi onda derin bir hüzün ve psikolojik çöküntü yaratmıştır.
Annesinin kaybından sonra İstanbul gibi hiç bilmediği ve yabancılık çektiği bir yere gelmesi, aile çevresindeki şefkat eksikliğinin yarattığı yabancılık ve yalnızlık duygusu gitgide derinleşmiştir. Bunun sonucu olarak da kendi kabuğuna çekilme duygusu ağır basmıştır.
Bunlara ek olarak yukarıda bahsettiğim, kendisine takılan çirkin lakap, şairin hayatı boyunca kendisine yapışmış, bu da şairi, şiddetle yabancılık, yalnızlık ve huzursuzluğa sürüklemiştir. Çevresi tarafından, toplumsal konulara duyarsız kaldığı için eleştirilmiştir.

“Sanat için sanat” anlayışını benimseyen şairin dili oldukça ağırdır. Bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. “Köylü vezni” olarak nitelendirdiği heceyi musiki açısından çok yetersiz bulduğu için kullanmamıştır.
Şiirle ilgili görüşlerini “Piyale” adlı şiir kitabının ön sözünde (Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar) açıklamıştır:
- Şiirin asıl özelliği duyulmaktır.
- Şiirin dili musiki ile söz arasında sözden ziyade musikiye yakındır.
- Şiirdeki bu dil bir açıklama vasıtası olmaktan çok bir telkin aracıdır.
- Şiirde musiki anlamdan önce gelir. Bu sözcükler şiire anlam değerinden çok musiki değerlerine göre girer.
- Şiirin anlam bakımından açık olması önemli değildir.
- Şiirin doğduğu yer şuur altıdır (bilinçaltıdır).
- Şiir düz yazıya çevrilemeyen bir nazımdır. Şiir bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır.
- Şiirde anlam aramak, eti için bülbülü öldürmek gibidir. En güzel şiirler anlamlarını okuyucunun ruhundan alan şiirlerdir.
- Şiirde önemli olan anlam değil, söyleyiş özellikleridir.
Merdiven şiiri üzerine
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarakSular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmaktaEğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermerBu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta—Ahmet Haşim
Şiirde açıkça sembolizm ve empresyonizm etkisi görülmektedir. Şiirin ana teması; Hayatın geçiciliği, zamanın ilerleyişi ve insanın doğayla bütünleşmesidir. Şiirden sonbahar esintileri alırız.
Ayrıca şiirin son dizesi, şairin sıkça bahsetmeyi sevdiği ve “Akşam Şairi” lakabının hakkını veren bir dizedir.
Merdiven, yaprak, sema, su, akşam gibi imgeler doğrudan anlam taşımaz, çağrışımlarla okurun zihninde anlam kazanır. Ayrıca şair gördüğünü değil, gördüğünün onda bıraktığı izlenimi anlatır.
Şiirin bende bıraktığı ise, hayatın meşgalesinden uzaklaştıran, bedenime inanılmaz bir dinginlik veren, doğanın içinde gördüğüm her şeyi resmetme hissi yaşatan; ruhumu doyuran bir şiirdir kendisi.
Burada sadece bir şiirine yer verebilsem de Ahmet Haşim’in her şiiri keşfedilmeyi bekleyen bir filiz gibidir, okuyucusunu bulup okuyucusunun zihninde yeşermeyi bekler. Haydi sende bu yazıdan sonra bir Ahmet Haşim şiiri oku ve yeşertmeye çalış onu.

