Vincent’i Sevmek

2–3 dakika

Yeniden merhaba sayın okur, sizi yeniden görmek ne hoş!  

Bugün, burada sizlerle yeni bir yolculuğa ilk adımımızı mı atacağımızı yoksa bir romanın son cümlelerini mi yazacağımızı ne ben biliyorum ne de siz…

Ama şimdi bu belirsizliği bir kenara koyalım, çünkü bugün sizlere son derece naif ve ince bir ruhun nasıl işkenceye uğradığından bahsedeceğim.  

Geçtiğimiz hafta “Loving Vincent” adlı başyapıtı izleme fırsatı edindim.

Başyapıt deme cüretini gösteriyorum çünkü filmde yer alan altmış beş bin karenin her biri Van Gogh’un atölyelerini gezmiş olan yüz yirmi beş yağlı boya ressamı tarafından yaratılmış. Bunun yanında Van Gogh’un orijinal resimleri de filmde kimi sahnelerde yer alıyor elbette.    

“Sözcüklere gerek kalmadan beni anlayacaklarını sandım.”   

Picture

Vincent Van Gogh’un hayatı

Her ne kadar toplumun geneli bunu bilmese de Van Gogh resim yapmaya yirmi yedi yaşında başlamıştı, filmde restoranın sahibinin kızının belirttiği gibi de; geç yaşta keşfettiği bu tutkuyu, fırtınalı havalarda bile kanvasını ve fırçalarını yanına alıp yağmurun altında resim yaparak adeta kaybettiği yılları değerlendirmek istiyormuşçasına taçlandırırdı.  

Vincent’ın resimlerini inceleyenlerin gözünden kaçması imkansız olan bir detay da onun fırça darbelerinin; birbirinden oldukça kopuk ve yumuşatılmamış çizgiler, yahut noktalar halinde oluşudur.

Sanki her bir çizgi diğeriyle birleşmek istiyormuş ancak asla bir araya gelemiyormuş gibi, sanki bütün bir resim apayrı parçalardan meydana gelen tek ve hayali bir imgeymiş gibi gözükür. Ve burada Van Gogh’un ruhunun bir yüzünü görme imkanı buluruz: “Keşke yalnızca onlardan biri olabilsem…”

Picture

Gençliğinden itibaren topluma karışmaya çalışmış ancak sessiz sakin tavırları ve içine kapanık hali sebebiyle abisi Theo dışında kimse tarafından tam olarak tanınmamış Vincent’ın insanlara olan yabancılığı onun sanatına da yansımıştır adeta.

Her ne kadar filmde kasaba halkı tarafından Vincent’ın bir çöküş yaşamış olduğu ve ardından her şeyin tepe taklak gittiği şeklinde bir algı olsa da ressam, hayatının hiçbir anında huzur bulamamıştı.

Onun durumu için bozuk bir ruh sağlığından ziyade narin ve rustik bir ruhun son derece somut olan bir dünyada yaşadığı kayboluştan bahsedilebilir, tıpkı cansuyunu onun tuvalinde tatmış olan ayçiçekleri gibi Vincent da ömrü boyunca yüzünü güneşe dönmeye çalışsa da kendisinin de adı yıldızlı bir gecenin altına damgalanmış ve göğsündeki karanlığın onu ele geçirdiği günlerle anılır olmuştur.  

“ Çoğu insanın gözünde ben kimim? Hiç kimse, var olmayan bir şey, etrafında olmaktan rahatsızlık duyulan birisi. Toplumda hiçbir zaman yeri olmamış ve asla da olmayacak bir adam.

Kısacası, dibin de dibi. Pek tabi bunların hepsi doğru olsa bile o zaman bu demektir ki bir gün eserlerimle bu hiç kimsenin, bu var olmayan kişinin kalbinde ne olduğunu göstermek zorundayım.” 

Acı içinde yaşadı, gittiği hiçbir doktorda veya mekanda aradığı samimiyeti ve huzuru bulamadı, kendi ailesi bile–abisi hariç–onu faydalı biri olarak görmüyordu, insanlık onun acısındansa deliliğine şahit oldu, acılarını mitleştirdi ve onun kulağının tamamını kestiği şeklinde bir söylem ortaya attı.

Picture

Tüm benliğini tablolarına gizleyen çekingen bir adamın anısına dahi saygı gösterilmedi. Böylelikle Vincent’ın yalnızca bir sanatkar değil aynı zamanda bir müneccim de olduğu ortaya çıktı, son sözlerinin onu haksız çıkarmasını kim istemezdi?.. 

“La tristesse durera toujours.” 

“Izdırap, hiç dinmeyecek.”

Collective Spark sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin