Sanat ve Bilinç

2–3 dakika

Bazen bir tabloya bakarız, bir şiirin son dizesini okuruz ya da bir sokak müzisyeninin tellerde bıraktığı sesi duyarız… İçimizde kıpırdayan bir şey olur. Anlamını tam çözemesek de, o his oradadır.

Peki bu his, sadece rastlantısal bir uyaranın eseri midir, yoksa karşımızdaki o şey gerçekten “sanat” mıdır? Ve daha da önemlisi, onu sanat yapan şey nedir? Bu sorular, belki de modern zamanların en güçlü tartışmalarından birini doğuruyor: Sanat yapmak için bilinç gerekir mi?

İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel farklardan biri, bilinçli üretme arzusudur. Sadece yaşamak için değil, yaşadığını anlatmak için de üretiriz.

Bir mağara duvarına çizilen ilk figürden bugünün dijital sanatına kadar uzanan bu çizgide hep bir ortak nokta var: kendini ifade etme ihtiyacı. Ernst Fischer’in dediği gibi, sanat insanın kendini dünyaya anlatma, dünyayı yeniden kurma çabasıdır. Bu çaba, bilinç olmadan mümkün olabilir mi?

Yapay zekânın sanat üretme potansiyeli üzerine günümüzde çok şey konuşuluyor. Midjourney’de oluşturulan bir görsel ya da bir algoritmanın yazdığı şiir, elbette ki estetik olabilir. Ama biz o görsele “sanat” dediğimizde, belki de bilinçsiz bir üretime değil, onu anlamlandıran kendi bilincimize bir övgü sunuyoruzdur. Çünkü gerçek sanat, sadece ortaya konan şey değil; onunla kurduğumuz bağdır.

Sanatçı, yalnızca estetik ürünler ortaya koyan bir zanaatkâr değildir. O, dünyayı duyan, düşünen, acı çeken ya da hayal kuran bir bilinçtir.

Van Gogh’un fırça darbeleriyle çığlık atan gökyüzü, Sylvia Plath’in dizelerinde yankılanan yalnızlık, ya da Sezai Karakoç’un bir mısrasında görülen içsel kavga… Bunların hepsi bilinçle var olur. Çünkü sanat, yalnızca görmekle değil, hissetmekle ilgilidir.

Yine de bu mesele siyah-beyaz değildir. Sürrealistlerin otomatik yazımı, bilinçdışının izini sürmeye çalışırken bilincin sınırlarını zorlamıştı. Dadaistler rastlantıyı kutsallaştırdı. Belki de bu örnekler, sanatın sadece bilinçten değil, bilinçdışından da beslendiğini gösterir. Ancak dikkat edilmesi gereken şey şu: bu teknikler bile bilinçli bir tercihin sonucuydu. Bir amaç, bir estetik duruş vardı arkasında.

Sanatı sadece estetik bir objeye indirgemek, onun ruhunu yitirmesine neden olur. Sanat, yalnızca güzel olan değil; bazen çirkin, rahatsız edici, sorgulatan, dönüştüren bir şeydir. Ve tüm bunlar, bir bilincin gölgesinde mümkün olur.

Bilinçsizce düşen bir boya damlası sanat değildir belki. Ama o boya damlasına bakan biri, onda çocukluğunu, hüznünü, özgürlüğünü görüyorsa—işte orada sanat başlar. Çünkü sanat her zaman iki bilinç arasında bir köprüdür: biri üretenin, diğeri görenin.

Bu yüzden, sanat yapmak sadece teknik değil, insani bir eylemdir. Sanat, var olmak isteyen insanın parmak izidir. Bilinçle yapılır, bilinçle görülür, bilinçle sevilir.

Ve belki de bu yüzden, her gerçek sanat eseri biraz insan gibi konuşur.

Collective Spark sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin