Kaygı, insan olmanın anlamını tanımlayabilen temel veya varoluşsal bir duygu değildir. Çünkü kaygı insan olmanın anlamının tamamını kapsayabilecek kadar yeterli ve keskin bir unsur değildir ama insan fiziksel olarak düşünen bir varlık olduğu için kaygı hayatını yönlendirir.
Aslında insan ruhsal olarak zaten tanrıdan geldiği için özünde kaygı yoktur. Bu duygu, insanın kendini gerçekleştirmesi ve anlam arayışında ilerlemesi için bir itici güç olabilir. Kaygı, insanın kendi değerlerini, amaçlarını ve hayatını şekillendirmesinde önemli bir kaynak olabilir.
Kaygı insan olmanın anlamını şekillendiren temel bir duygudur çünkü insan kendi içinde binlerce duygu ve düşünceye sahiptir. Kaygı bütün bu duygu ve düşüncelerin bir arada toparlanması ve dışa vurumu açısından kullanılabilecek en güçlü duygudur bu nedenle kaygı bir insanın kendini ve hayatını şekillendirmesinde ve bütün duygu karmaşasını açığa vurmasında bir nevi özgürleşmesinde yardımcı olur.
Bu konu hakkında Søren Kierkegaard, kaygının özgürlüğün bir belirtisi olduğunu iddia eder. Ona göre, bu durum insanın özgür olma potansiyelini fark etmesine ve kişisel sorumluluğunu anlamasına yol açar.
Kierkegaard’ın düşüncesinden de yola çıkmak gerekirse insan kendi özgürlüğüne sahip olabilmesi için içindeki bu endişeli durumla savaşmalı ve bu endişeli durumun yol açtığı bütün olasılıkları kendi içerisinde çözümleyip dışa vurmalıdır.
Bu duyguya sahip olmayan bir birey üstlenmesi gereken bir sorumluluğu ya da herhangi bir düşünceyi bütün olasılıkları içerisinde değerlendirmeyebilir. Bu yüzden sonuçlarından emin olmadığı sağlam temelleri olmayan bir karara varabilir ve bu durum kişinin hayat akışında duraksamalar yaşamasına ya da düşüncelerinde belirli kararsızlıklar yaşamasına neden olur.
Ancak kaygı duygusuna sahip bir insan bir sorumluluk ya da herhangi bir düşünce içerisindeyken bu duygusundan dolayı içinde bulunduğu meselenin bütün olasılıklarını düşünüp alacağı bütün sonuçlara karşı yeni argümanlar oluşturarak temelleri daha sağlam ve keskin kararlar alacaktır.
Farklı bir açıdan bakmak gerekirse kaygı insanın kendi içerisinde endişe duygusuyla beraber birden fazla karar almasına ve birden fazla düşünce içerisine girmesine sebep olabilir. Bu yüzden kümülatif bir düşünce yapısı içerisinde bulunmasına ve ilerleme ya da net bir karar almasına engel olur.
Aşırı derecede kaygı duygusuna sahip bir insan yaptığı işleri sorgulamaya başlar ve ilerleme kaydedemez hatta gerileme dahi yaşayabilir. Bu durumun aşırı olması kişide başarısızlık hissini oluşumuna neden olabilir. Bu nedenden dolayı birey kendini kötü, başarısız belki de beceriksiz hissederek daha fazla kaygılanmaya başlar ve bu durum bir kısır döngü halinde devam eder.
Aslında İncil’de İsa “O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.” der. İncil’den geçen bu sözden yola çıkarsak insanın gelecek için aşırı endişelenmesi yanlıştır çünkü anlık sevinci veya günlük yapmamız gereken işleri yapmamıza engel olabilir.
Arthur Schopenhauer’e göre (Schopenhauer & Özşar, 2009) kaygı, insanın arzularının sonuçsuzluğu ve yaşamın acı verici doğasıyla ilişkilidir. Ona göre, kaygı insanın içsel tatminsizliğini yansıtır. Kaygı kendisiyle birlikte aşırı düşünmeyi getirir. Schopenhauer’in de söylediği gibi insanın içerisinde bulundurduğu arzunun oluşturduğu duygular ve bu duyguların şekillendirdiği düşünceler aşırı endişe etmekten kaynaklı olarak istenilmeyen bir sonuç yaratır ve bu durum bir başarısızlık gibi gösterilir. Bütün suç ise kaygıya kalır ama aslında yapılması gereken her aşırı düşünceyle kaygıya teslim olmamak aksine kaygı duygusunu kendi içinde yönetebilmek ve şekillendirebilmektir.
Nasıl kaygısızlık kesin sonuçları kaçırmakta ve bundan dolayı başarısız olmakta etkiliyse bu duygunun aşırısı da aynı ölçüde kesin sonuçları kaçırmakta ve başarısızlık elde etmekte etkilidir. Hissettiklerimiz yaşayacaklarımızın öncülüğünü yapar ama bu konuda öncü aldığımız duygularımızın bizi yönetmesine izin vermemeliyiz. Kaygı da bu konuda yönetilmesi gereken duygulardan biridir. Bu yüzden insan olmanın anlamını şekillendiren temel bir unsurdur. Kaygıyı yönetebilen her birey hayatını da yönetebilme becerisine sahip olur.
Jean-Paul Sartre’ye göre kaygı, insanın özgürlük ve seçimlerle yüzleşmesinin sonucudur. Sartre’nin düşünceleriyle de pekiştirmek gerekirse bu duygunun doğru yönetilmesi kişinin gelecekte yaşayabileceği bütün olumlu ya da olumsuz durumlara karşı önlem almasını sağlayabilir.
Sonuç olarak, olumlu ve olumsuz yönleri ile düşünüldüğünde kaygı, kişinin kendi duygu ve düşüncelerini yönetebilme becerisini sağlar. İnsan düşüncelerini aşırıya kaçmadan kendisine zarar vermeyecek şekilde kullanabilir ve temelleri sağlam kararlar alabilir. Bu yüzden kaygı temel bir duygu değildir ancak fiziksel olarak düşünen bir varlık olan insanın hayatını şekillendirebilen en temel unsurlardan biridir.
Ayrıca unutulmamalıdır ki çok kaygı duyduğumuz durumlar genelde ya gerçekleşmez ya da kaygılandığımız kadar kötü sonuçlanmaz.
Kaynakça
- Kierkegaard, S. (1981). Kierkegaard’s Writings, VIII, Volume 8. https://doi.org/10.1515/9781400846979
- Matta 6 | Online Kutsal Kitap | Yeni Dünya Çevirisi. (n.d.). JW.ORG. https://www.jw.org/tr/kutuphane/kutsal-kitap/bi12/kitaplar/matta/6/
- Schopenhauer, A., & Özşar, L. (2009). İsteme Ve Tasarım Olarak dünya. Biblos Kitabevi.
- ÇELEBİ V (2014). Jean Paul Sartre’ın varoluşçuluk düşüncesi. Beytulhikme An International Journal of Philosophy, 4(2), 63 – 76.

