Küçük Prens ile Büyük ve Çocuk Farkı

2–4 dakika

Öncelikle yazının başlığını görüp “Benim içimde bir parça zaten hâlâ çocuk.” dediysen ne mutlu sana!

Bugün nasılsın? Ciddi ciddi nasılsın? Bazen birileriyle konuşurken hayat telaşına ne kadar kapıldığımızı çok daha iyi fark ediyorum. Büyüdükçe dertlerimiz yavaş yavaş şekil değiştiyor. 

“Konuya gir artık.” mı diyorsun? Peki.

Küçük Prens ile ilgili genelde çok popüler olan birkaç alıntı vardır. Burada onlar yerine başka konular üzerinden gideceğiz. Bu yazıda konumuz, büyükler ve çocuklar.

Aslında bir çocuk kitabı olarak bakıp geçmekten ziyade, bir büyükte farkındalık oluşturacak çok güzel noktaları da var. Tabii ki bunu duymuş olmanız çok muhtemel. Hadi, esas konumuza geçelim.

Büyüdükçe hayal gücü artanlardan mısın yoksa yaratıcılığı çocukluğunda bırakanlardan mısın? Çevrende bir çocuk varsa -kardeşin, yeğenin, çocuğun vb.- ona sen küçükken sana davranılmasını istediğin gibi mi davranıyorsun? Sorduğu soruları baştan savma bir şekilde cevaplayarak hevesini söndürüyor musun yoksa ona değer verdiğini cevaplarınla gösteriyor musunuz?

Sayıları hayatımızın hangi köşesine koyduk? Bazen kendime soruyorum çocukluğumu içimde ne kadar taşıyorum diye? 

  • “Büyükler boa yılanlarını içten ve dıştan gösteren resimleri bir yana bırakıp tarih, coğrafya, aritmetik ve dilbilgisiyle ilgilenmemi öğütlediler. Böylelikle daha altı yaşımda, bana parlak bir gelecek sunan resim sanatından vazgeçtim.”

Dünyaya çocuklar gibi bakabilsek sence de her şey daha güzel olmaz mıydı? Bugün soru sorma günüm galiba. İçimdeki çocuğu susturmuyorum. Cevaplamasanız bile cevap bekleyerek sormaktan vazgeçmiyorum.

  • “Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. ‘Kaç yaşında?’ derler, ‘Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?’ Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.

Deseniz ki, ‘Kırmızı kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencelerinde saksılar, çatısında kumrular vardı.’ Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama, ‘Yüz bin liralık bir ev gördüm,’ deyin, bakın nasıl ‘Aman ne güzel ev!’ diye haykıracaklardır.”

Bu büyükler de ne kadar yüzeysel düşünüyor, değil mi? Biriyle ilk tanıştığımızda onun hakkında neleri merak ettiğimi düşündüm tam şu an. Umarım daha eğlenceli ve derin şeyleri merak ediyorumdur.

  • “Bir gezegen görmüştüm, kırmızı suratlı biri yaşıyordu orada. Bir kerecik olsun çiçek koklamamış, hiç yıldız görmemiş, hiç kimseyi sevmemiş. Sayıları toplamaktan başka bir şey yapmamış hayatında. Yine de bütün gün senin gibi ‘Önemli bir adamım ben! Ciddi bir adamım!’ der dururdu. Gururundan yanına varılmazdı. Ama adam değil mantarın tekiydi.”

Hayattan aldığımız keyif büyüyünce ne kadar değişti? Yanımızdaki güzelliklerin tadını çıkarabiliyor muyuz? Seni de anlıyorum, bir sürü derdimiz var ama bir kere gelmedik mi dünyaya?

Küçük Prens’i okuduysan kitabın şu kısmı senin için ilgi çekici miydi?

  • “Yedinci gezegen Dünya’ydı. Dünya başka gezegenlere benzemez! Orada yüz on bir kral (zenci kralları da sayarsak) yedi bin coğrafyacı, dokuz yüz bin iş adamı, yedi buçuk milyon sarhoş, üç yüz bir milyon kendini beğenmiş yani aşağı yukarı iki milyar büyük yaşamaktadır.” 

Umarım bu kadar kişinin içinde bizim olduğumuz yer çok daha farklı bir alandır. 

  • “Yani Dünya’nın bütün insanları en küçük Pasifik adasına yerleştirilebilir. Bunu büyüklere söylerseniz size inanmayacaklardır. Kendilerinin büyük yer kapladıkları kanısındadırlar çünkü.” 

İşte, insan bu kadar! Ne kadar büyükmüşüz, değil mi? Ama bizden çok şey beklemek gerekmiş zaten Küçük Prens’e göre: “Çok şey beklememelisiniz. Çocuklar büyükleri hoş görmeye alışmalıdır.” 

  • “İnsanlarda da düş kurabilme gücü hiç yokmuş. Ne söylerseniz onu tekrarlıyorlar. Benim gezegenimde bir çiçeğim vardı, söze ilk o başlardı…”

Çiçek demişken bugün çok yakın bir arkadaşım bana saksısında çiçek getirdi. Ben o çiçekle konuşup duracağım her gün, siz de çiçeğiyle konuşanlarda mısınız? 

İçimizdeki çocuk yaşıyorsa ne mutlu bize! 

Aslında tüm bu yazı, biraz da şunun için yazıldı: Eğer hâlâ çocuk olarak bakabiliyorsan dünyaya, karşılaştığın çocuklarla konuşurken de bunu unutma, olur mu?

Kendine ve içindeki çocuğa çok iyi bak…

Collective Spark sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin