Hollanda’nın yeşil ekonomi ve sürdürülebilir girişimlere olan ilgimi pekiştirdiğini söylesem bana inanır mısınız?
Prag’daki etkileyici atmosferin ardından Hollanda’da karşılaştığım yenilikçi tarım ve enerji çözümleri benim ve yaratmak istediğim projeler için bir ilham kaynağı oldu. Yol boyunca dizilmiş yüzlerce güneş paneli ve modern dikey tarım uygulamaları, doğayla uyumlu bir geleceğin mümkün olduğunu hissettirdi. Bu sistemleri izlerken, “Türkiye’de de bu kadar etkili ve çevreci çözümler hayata geçirsek nasıl bir fayda yaratırdık?” diye düşünmeden edemedim. İşte, bana bunları ve daha fazlasını düşündüren Amsterdam ziyaretime ilişkin detayların daha fazlası!
1- Zaanse Schans
Hollanda’nın büyüleyici manzarasıyla tanışmaya Zaanse Schans kasabasından başladık. Kasabaya adım attığımız anda hissettiğim ilk şey huzurdu. Doğa unsurlarının birbiriyle iç içe geçtiği bu yer, bana zamanın yavaşladığı bir anı hatırlattı. Yavaşça kasabada yürürken Hollanda’nın simgesi hâline gelmiş tahta ayakkabılar olan “klompen”lerle karşılaştım. Bir ayakkabı boyutuna göre devasa kalan “klompen”lerin büyük ve minik versiyonlarını inceledik. “Klompen”ler, 1200’lü yıllardan bu yana Hollandalıların vazgeçilmezi olmuş. Bu tarihî ayakkabının yapım sürecine şahit olmak ve o süreci dinlemek, bana özel bir deneyim sundu. Her bir parça, kültürün ve geleneğin izlerini taşıyor.
Zaanse Schans’ta dolaşırken nostaljik atmosferi daha da derinleştiren hediyelik eşya dükkânları ile karşılaştık. Burada yalnızca “klompen”lerin farklı modelleri değil, aynı zamanda Hollanda’ya dair hatıra olarak alınabilecek pek çok güzel eşya da bulunuyor. Kendime, kasabadaki anılarımı anlamlandırabilmek için posta pulu aldım. Zaanse Schans, tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle beni büyülemeyi başardı. Rüzgâr değirmenlerinin yanı sıra, farklı canlı türleriyle iç içe olduğumuz bu yer, doğayı içinde barındıran eşsiz bir deneyim sundu.
2- Volendam: Balıkçı Kasabası
Zaanse Schans’tan sonra rotamız Volendam Balıkçı Kasabası oldu. Öğle yemeğimizi burada taze balık ve yerel biralarla tamamladık. Bir yudum birayı biyoplastik bir bardakta içmek sadece tadını değil, aynı zamanda biyoplastik üretme hedefime duyduğum bağlılığı da pekiştirdi. Kısaca söylemek gerekirse Volendam’ın sakin atmosferi, günlük hayatın telaşından uzaklaşıp ruhumuzu dinlendirebileceğimiz bir mola sundu.
3- Amsterdam
Amsterdam’a vardığımızda şehir merkezinin canlı ve enerjik atmosferi bizi hemen sardı ancak özellikle gece saatlerinde bazı bölgelerde yoğun idrar ve kenevir kokusu rahatsız ediciydi. Bu güvenli hissetmememin başlıca nedeni oldu. Dam Meydanı’nda dolaşırken şehrin tarihî dokusunu hissederek alışveriş yaptık. Orada ünlü patates kızartmasını denedim. Soslar oldukça lezzetliydi ancak patatesin tadı beklentilerimin biraz gerisindeydi. Sokak sanatçılarının gösterilerini izlemek ise gerçekten keyifliydi.
Amsterdam’da kanallarda yapılan gondol turlarını izlemek ve bir dükkândan Stitch figürünü hatıra olarak satın almak gibi unutulmaz anılar biriktirdim. Ayrıca arkadaşlarımla birlikte sokakta Hande Yener şarkıları söylemek, şehrin enerjisini daha da derinden hissetmemi sağladı. Red Light District bölgesinden geçmek ise oldukça ilginç ve farklı bir deneyim oldu.
4- Yolculuk Sonu
Amsterdam’daki keşiflerimiz sona erdikten sonra, Fransa’nın Lille şehrine doğru yola çıktık. Hollanda’nın yeşil ve sürdürülebilirlik dolu atmosferinden aldığım ilhamı yanımda getirdim ve projelerimde edindiğim yetkinlikleri kullanmaya başladım. Amsterdam, güzellikleri ve çelişkileriyle hafızamda yer etti. Bir daha ziyaret eder miyim, bilmiyorum ancak yeşil ekonomi ve biyoplastik hedeflerim için bana çok şey kattığı kesin.
Üretim kapasitesini artıran ve çevre dostu olan bu yeniliklerin bir parçası olmayı hayal etmek beni heyecanlandırdı ve aynı zamanda da düşündürdü. Hollanda’nın sürdürülebilirlik vizyonu, bir ziyaretin ötesine geçerek geleceğe dair yeni fikirler geliştirmeme vesile oldu.
Collective Spark 