Hayatınızı derinden etkileyecek bir güne habersizce uyanmak hep tuhaf gelmiştir bana. Her gün o gün neler yaşayacağımızdan habersiz bir şekilde uyanıyoruz, belki bunu kafaya takıp yataktan hemen kalkmıyoruz. Bazen bizi çok kötü etkileyecek bir güne hazırlanıyoruz, daha önce izlediğim bir film olsa ve karakterin hayatını berbat edecek bir güne güzelce hazırlandığını görsem içim biraz burkulurdu.
Bir önceki yazımızda da olduğu gibi burada kitabın özetini falan yapmayacağız aslında, sadece okurken sizinle paylaşmak istediğim bazı şeyler oldu. Yine de öncesinde kısa bir hatırlatma yapalım: Bir pansiyonda bir kadının kocasını bir mektup ile terk etmesinin ardından kadının pansiyonda yeni tanıştığı bir adam ile kaçtığı konuşulur. Bunun üzerine kitabı anlatan kişi, o kadının pansiyondakilerin düşündüğü kadar kadar suçlu olduğunu düşünmez ve oradaki Mrs. C. ile bazı konuşmaları olur. Bu kadın, adam pansiyondan ayrılmadan önce ona hayatının bir gününü anlatmak ister ve anlatır.
Mektup ile kaçan kadının ardından anlatıcımıza şöyle bir cümle kurulur: “Hukukta fazla iyi niyete yer yoktur; gerçi siz de insanı şaşırtacak kadar iyi niyetlisiniz.” Bir kitabı okurken orada geçen bir sözü sadece o kitap bağlamında düşünenlerden misiniz? Ben değilim. Hukukta fazla iyi niyete yer olmadığı söyleminde aklıma ilk gelen şey ülkem oldu. Sosyal medyaya ne yansıtılırsa onlara odaklanıyoruz, bu nedenle son zamanlarda çok kötü şeylere şahit olsak da maalesef sosyal medyaya yansımayan birçok kötülüğün de ortada cirit attığını düşünüyor insan. Geçmişte ve günümüzde bilmediğimiz birçok kötü şey oldu, gelecekte de olmaması mümkün gibi durmuyor.
“Hukukta fazla iyi niyete yer yoktur…” Nice suçlu olduğu kesinleşmiş kişinin takım elbise giyip ceza indirimi alması, suçu ispatlanıp serbest bırakılan nice suçlu -serbest bırakıldıklarında neler olduğunu defalarca gördük-, kara para aklayıp halkın gönlü olsun diye biraz içeride kalıp çıktıktan sonra hayatlarına devam edenler ve söylemeden geçemeyeceğim ki şikayetçi olanın bilgilerini şikayetçi olunana verenler… Bunlar bir taraftayken diğer tarafta ise mağdurlar var. Hukukta torpile de yer olmamalıdır! Çok doğru bulduğum bir söz var: Taviz tavizi doğurur. Hukuk haklar demek, hukukta bir sökük meydana geldiğinde haklarımızın nasıl elimizden alındığını defalarca kez gördük.
Kadının kaçması üzerine anlatıcımız ve Mrs. C. ortamda tartıştıktan sonra “… elini dostça bana uzattı. Onun müdahalesiyle sükûnet yeniden sağlanmıştı, biz hepimiz, karşı görüşte olanlar bile hâlâ büyük bir nezaketle birbirimize selam verebildiğimiz için, tehlikeli ölçüde gerilen ortamı birkaç dakika hafif şakayla yumuşattığı için ona içten içe minnettardık.” Ben yine takılacak bir nokta buldum tabii. Karşı görüşte olanların “bile” birbirine nezaketle selam verebilmesi… Karşı görüşte olan insanların nezaket içinde selam vermesini tuhaf karşılamamız tuhaf değil mi? (Gündemi takip ediyorsak değil gibi.)
Gündemden biraz uzaklaşıyoruz şimdi. Mrs. C. yirmi dört saatini anlatırken hayatından da bahsediyor elbette: “Kocamın ölümünden sonra yaşantımın akışı tamamiyle değişmişti. Çocuklarımın bana ihtiyacı yoktu, kendimle hiç barışık değildim, zaten belli bir amacı olmayan her şey bir yanılgıdan ibarettir.” İnsanın bir amacının olması onu yaşama bağlamaz mı? Mrs. C. bir kumar masasında kendini kaybeden bir gencin kendine bir şey yapacağını düşünerek onu düştüğü bataklıktan kurtarmak ister. Kendine bir amaç bulmuş gibidir aslında hem bunu istediğinde hem de o yabancı gençle birlikte oradan ayrılmak istediğinde.
Hayatı yaşanılır kılan amaçlar değil midir? Değilse hayatı yaşanılır kılan nedir?
Boşlukta hissedenlere ufak bir not: Bir boşluktaysanız ve herkes size amacınızı bulmanız gerektiğini söyleyip duruyorsa ve karmakarışık hissediyorsanız lütfen bunları okuyunca içinde bulunduğunuz durumun normal olduğunu hatırlatın kendinize. Zaman zaman kafamız karışabilir, hayat bir yol ve öğrene öğrene ilerliyoruz. Günümüzde sosyal medyalardan herkes hayatının amacını bulmuş ama siz bulamamış gibi hissediyorsanız lütfen kendinize yüklenmeyin. Fazla söylem duyuyoruz ve fazla şey görüyoruz, hepimizin içimizde halletmeye çalıştığı sorunlar var, belki önümüzde birçok seçenek var ve hiçbirinize tam anlamıyla ait hissetmiyoruz ancak bu hayat bir bakımda kendimizi de anlamlandırmamız için değil mi?
Değinmek istediğim bir nokta da Mrs. C.’nin yardımcı olmaya çalıştığı adam. Bu adam kumarı bırakamıyor. Bu genç adam kumarı bırakamıyor. Parası bittikten sonra yaşlı yengesinin küpesini çalmış. Kendi eşyalarını da satmış ama kumar tutkusu o kadar yoğun ki bu, onu hırsızlık yapmaya itiyor. Mrs. C. ona maddi manevi yardım ettikten ve Tanrı’dan af dilendikten sonra tekrar kumara dönüyor. Yoğun hırsı ve tehlikeli tutkusu aslında adamı çürütüyor. İnsanlar böyle şeylere başlarken “çürüyeceklerine” inanmıyorlardır tabii ama yukarıda da bahsi geçmişti: Taviz tavizi doğurur. Kötülüğü küçük ve büyük diye ayırıp büyüğü yapmamakla kendimizi rahatlatmak ve küçüğe yönelmek ne kadar doğru?
Tüm bunları Mrs. C.’nin anlatımıcıza anlatması hakkında da kısaca değinmek istediğim bir nokta var. Anlatıcımız pansiyondakilerin aksine bir mektupla kaçan kadın hakkında farklı bir perspektif sunmuştu. Kitapta yer yer o dönemdeki insanların kadına bakış açılarını da görüyoruz. Mrs. C. ile anlaşılacağı bir yer bulup orada yüklerinden kurtulmak istemiş olamaz mı?
Gerçi “yüklerinden kurtulmak” dedim ama Mrs. C. anlattığı yirmi dört saatinin sonunda o adamın öldüğünü öğrendiğini söyledikten sonra şöyle diyor: “Bunu benim aleyhime kullanacak kimse kalmamıştı artık, belleğimden başka. O zamandan beri daha sakin biriyim. Yaşlanmak geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil zaten.”
Mrs. C. konuşmanın başındayken başından geçen bu olayı düşünmediği tek bir gününün, tek bir saatinin bile olmadığını söylemişti. İşte bellek, insan nereye giderse gitsin bavula koyup atmak istediği anılarınızı da beraberinde getiriyor. İnsanın diğer insanlardan kaçıp da kendinden kaçamayışı da bu şekilde işte. Bellek, bavulu sürüklemeye devam ediyor.
Belleğinizde güzel anıların dolaşması dileğiyle…
Bir sonraki yazımıza dek kendinize çok iyi bakın!

