Edebiyat sözcüğünü görünce kaçmadıysanız ne mutlu bana!
Biz edebiyat meraklılarının konuşması gereken çok şey var. (Eğer burada edebiyat meraklısı olmadığını düşünüp elinizi sayfadan çıkmak üzere hareket ettirdiyseniz derin bir nefes almanızı tavsiye ederim. Çünkü burada sıkıcı bir edebiyat konuşması yapmayacağız ve sen de bizimle olmalısın.)
Sanırım şu an edebiyatın klasik tanımını vermem gerekiyor ama aşağıdaki sözleri bir incelerseniz bence siz de benim yaptığımı yapardınız.


(En çok hangisini sevdiğinizi yorumlara yazsanız çok güzel olmaz mı? Ben fırtınalı okyanus kısmında takılı kaldım bir süre.)
Türk edebiyatı tarihini sistemleştiren Mehmet Fuat Köprülü’ye göre edebiyatımızı şu üç ana başlıkta inceleyebiliriz:
- İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı
- İslamiyet Etkisindeki Türk Edebiyatı
- Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı
Son başlık kendi içinde kabaca şu dönemlere ayrılabilir:
- Tanzimat Edebiyatı (1860–1895)
- Serveti Fünûn Edebiyatı (1895–1901)
- Fecri Âti Edebiyatı (1909–1911)
- Millî Edebiyat (1911–1923)
- Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı (1923 — … )
Bu dönemlerden kitaplar okuyarak hem o dönemlerin ruhundan izler bulabileceğimiz hem de kendi dünyamızı zenginleştirebileceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz.
Bu yolculukta hayatlarına misafir olacağımız bazı kişiler hakkında ipuçları:
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Namık Kemal hakkında “Bir yığın zaaf ve noksan, bir o kadar parıltı.” deyişi,
Ziya Paşa’nın gazelinde “Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i İslâmı bütün viraneler gördüm” yazması,
Abdülhak Hâmid Tarhan’ın mersiyesi ki siz onu eşinin cenazesinde biriyle tanışıp hemen evlendiği iddiasıyla hatırlıyor olabilirsiniz,
Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu romanı -dizisini hatırlayıp izlemeye gitmek yok-,
Ömer Seyfettin’in mektubunda “Geliniz Canip Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilal vücuda getirelim.” yazışı,
Mehmet Âkif Ersoy’un okurlarına “Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.” diye seslenişi,
Yahya Kemal’in eserleri ve vurucu lafları (“…fikir sahasında bir hiç, fiil sahasında yine hiçti.” gibi),
Orhan Veli ve şiirleri
(“İstanbul’da Boğaziçi’nde
Bir garip Orhan Veli’yim
Veli’nin oğluyum
Tarifsiz kederler içindeyim”)
Oğuz Atay ve “Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.” gibi bizi düşündüren lafları,
Son olarak Peyami Safa’nın “Yalnızız” adlı romanında geçen o harika alıntı: “Kaderinin şoförü sensin. Emin ol. Onu dram istikametine sürme. Biraz gül, yahu! Değmez vallahi bu dünya.”
Ve çok daha fazlası…

